BİR KEDİYİ TEKMELEYEREK ÖLDÜRMEK!
Eskiler, benden daha eskiler, bir kediyi öldüren yedi cami yaptırsalar bu günahın kefaretini ödeyemez derlerdi. Kediler toplumumuzun bir parçasıydı. Toplumumuzda ayrıca bir “Hayvan Severler” kuruluşu yoktu. Çünkü herkes hayvanları seviyordu. Çünkü biz ruhen sağlıklı bir toplumduk. İkinci Dünya Savaşı yılları onca yokluk, onca parasızlık içinde bu kadar suç işlenmiyordu, bizler doğruluktan yana insanlardık. Doğruluk kendi içinde bir sistemdir ve sistem doğru olmayan, istismar teşkil eden hiçbir şeyi yaşatmaz.
Ne var ki bir durum, bir varlık, bir kurum, bir anlayış, bir bilinç gelişmiyorsa, bozulmaya başlamıştır. Bu her şeye hâkim bir yasadır. Doğa durağanlığa izin vermez. Biz mevcut doğrularımızı yeni doğrularla geliştiremedik. Ve durağanlık 1950 de sonuçlarını vermeye başladı.
1950den itibaren din istismarcılığı ile başlayan doğruluktan ayrılma, tüm Cumhuriyet Kazançlarımıza saldırmaya başladı. Dini duygularını istismar, yalan üzerine kurulu politikalar dış güçlerin ve de kapitalizmin desteği ile Devletimiz bugüne gelirken halkımıza ne oldu? Ahlaka dayanmayan yönetimlerde halk da ahlakını koruyamaz. Önlemler alınmazsa ahlaksızlık fiziki şiddete döner.
Yıllarca tutuklu ve hükümlü çocuklarla çalıştım. Araştırmalar gösteriyor ki açık saçık hikâyeler anlatılan bir ailede büyüyen çocuklar daha çok şiddet eğilimi gösteriyor. Prof. Dr. Bülent Nuri Esen hocamızın bir sözünü hiç unutmam. Demişti ki, tek bir odada bütün ailenin yaşadığı ortamlarda büyüyen çocuklarda yüksek ahlak olmaz. Şüphesiz istisnalar her zaman vardır. Gecekonduların yaygınlaşmaya başladığı yıllardan bu yana neler olduğunu sosyologlar daha iyi anlatacaktır.